Home Kısa Hikayeler Anıları Canlı Tutmak İçin | Anılar Kısa Hikayeler | Anlamlı [2]

Anıları Canlı Tutmak İçin | Anılar Kısa Hikayeler | Anlamlı [2]

yazar Ender Çene
anılar kısa hikayeler

Kısa Hikayeler, hayatımızın bir parçası olmaya devam ediyor. Bazen yaşanmış olanların ışığında, bazende ders alarak hayatımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Anıların hayatımızdaki önemi ve canlı tutmak için sebeplerini bulabileceğiniz Papatya hikayemizin 2 bölümü ile tekrar sizler beraberiz.

Papatya; Anlamlı Kısa Hikayeler

Bölüm 1 den devam etmek için papatya kısa hikayeler 1

Bölüm 2

-Bir şey yok Neriman teyze, şekerim düştü herhalde diyerek masadaki duran kekten bir parça ağzıma aldım. Konuşmanın dağılmasını istememiştim. Çünkü ben Neriman teyzeyi ve hayatını merak ediyordum. Dahası Ali ismini duyduktan sonra merakımın fazlaca artmış olmasıydı. “Peki neredeler şimdi? Uzun zamandır bu mahallede oturuyorum ve hep seni yalnız görüyordum” diye devam ettim. Neriman teyze masada duran vazodaki papatyaları göstererek,

– Bunlar benim anılarım, bizim anılarımız ve canlı kalmalılar. Mustafa bana çok düşkündü. Her erkek evlat gibi annesine aşık, babasına hayrandı. Küçükken her doğa keşfinde bana çeşit çeşit çiçekler toplar, getirirdi. Çiçeklerin isimlerini öğrenir, babası ile beraber onlarla ilgili bilgiler öğrenirdi. Sadece çiçekler mi? Farklı boyutlarda, farklı renklerde, farklı çeşitlerde taşları bulur ve incelerdi. Onlara isim verir, hikayeler uydurur, oyunlar oynardı.

Bir gün, bir telefon geldi. “Anne biz Mardin’e gidiyoruz. Tarihi bir eser bulunmuş ve etrafında kazı çalışmaları başlatılmış. Ali’ye birkaç gün bakabilir misin?” diye. Ali’ye bakma teklifini hep havalarda kabul etmişimdir. O akşam küçük bir valiz ile geldi Ali’m. Ali, annesini ve babasını yolcu ederken huzursuzdu. Bende de anlam veremediğim bir huzursuzluk vardı. Halbuki ilk şehir dışı yolculukları değildi. Aslında Ali’de bende alışıktık bu duruma. O gece ne Ali uyudu, ne de ben. Yatakta yarı oturur pozisyonda göğsümde onu sakinleştirmeye çalışırken ikimizde dalmışız biran. Sabaha karşı bir ses “Mustafaaaa”. Yataktan nasıl kalkıp, salona gittiğimi hatırlamıyorum. Eşimin elinde telefon, dona kalmış bana bakıyordu.

Yıllardır gün yüzüne çıkaramadığım duyguları yaşıyordum. Bu konuşmanın sonunu biliyorum. Evladını kaybetmiş bir anne ve yaşadığı travma. Birden midemde bir ağrı oluştu. Ardından gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Başka bir zaman olsa Ali’yi ve o kötü günleri hatırlatan herkesi susturur, mekanı terk ederdim. Ama bu sefer yaşadığım duygu farklıydı. Sanki yaşadıklarımla yüzleşme vaktim gelmişti.

-Oğlum ve eşi o gece trafik kazasında hayatını kaybetmişlerdi. Ali, eşim ve ben yalnız kalmıştık. 3 kişiydik ama yalnızdık. Yıllarca bu yalnızlığı kapatamadık. Ali, anne ve babasını kaybettiğinde 2 yaşındaydı. Dedesine baba, bana ise anne derdi. Bizde aynı babasına seslendiğimiz gibi seslenirdik “oğlummm” diye. Babası gibiydi, meraklı ve heyecanlı. O’nun merakı ve heyecanı bizi hayata bağladı. Bir de Mustafa’nın hatıraları.

 Ayağı kalktı ve yan odaya gitti. Elinde bir kutu ile geri geldi. Kutuyu masaya bıraktı. Keki dilimledi, bende çayları koydum. Çayımızdan birer yudum aldıktan sonra Neriman teyze gözlerimin, kutuda olduğunu fark etti ve “bu kutu” diyerek eline aldı.

-Bu kutu Mustafa’mın kutusu. Hatıra kutusu. Mustafa öldükten sonra her kahvaltıda, Ali’ye bu kutuyu açar içindeki eşyalarla oyun kurar hikaye anlatırdık. Sonraları o bize anlatmaya başladı. Tıpkı babasının yaptığı gibi. Yıllar geçti Ali büyüdü. Şuan İşveç’te üniversitede okuyor. Telefonla görüşüyoruz ve mutlaka her tatilde gelir.

Dedesini kaybedeli iki yıl oldu. Benim için, Mustafa’dan sonra en zor günler eşimi kaybettiğim o ilk aylardı. Hoş Onsuz hala bir tarafım eksik. Ali okuyordu, ben burada yalnızdım. Daha sonraları bu kutuyu eskisi gibi elime aldım. Oyun kurup hikaye anlattım. Tıpkı oğlum ve oğlunun yaptığı gibi. Hatırlıyor musun? Bir sabah bana “Teyzeciğim ne işin var her sabah yürüyüşte. Allah korusun düşersin bir yerde”  diye söylemiştin. Bende sana “Beni ayakta tutan bu yürüyüşler yavrum” demiştim. Aslında, Mustafa’dan sonra yaptığım her şey gideni unutmamak ve anılarımızı canlı tutmak içindi. Yaşadıklarımız öyle ele avuca sığacak şeyler değildi. Ama hayat devam ediyor. Kötü anıların hayatımızı kontrol etmesine izin vermemeliydim. Kötü anıların suçlusu biz değildik. Kimse de değildi.  Bu yüzden iyi ya da tüm anılarla yaşamayı öğrendik.

Neriman teyze bunları söylerken, o kadar kendimi kötü hissettim ki. Tüm yaşanan kötü anıların sorumlusu olarak hep Arif’i suçlamıştım. Halbuki O, ister miydi oğlunun ölmesini? İstemezdi. Bunları düşünürken ve kendime itiraf ederken sanki yüreğimin üzerindeki ağırlık gitmiş, sırtımdan bir yük kalkmış gibiydi. Ağlamaklı gözlerin ardından yüzümde oluşan tebessüm Neriman teyzeyi meraklandırmış olmalıydı ki ardından sordu, “Anlatmak ister misin kızım” diye. Şimdi değil Neriman teyze, şimdi değil.

Müsaade isteyerek kalktım. Eve doğru koşar adımlarla ilerledim.  Çünkü biran önce eve gitmek istiyordum. Ali’nin yıllarca saklı tuttuğum odasına girdim. İlk önce bir hüzün daha sonra bir pişmanlık hissettim. Eşyalarına dokundum. Oyun kurdum ve hikayeler anlattım. Sonra yüzümde bir tebessüm oluştu ve bu durum çok hoşuma gitti.  Ali’den bahsetme-yeli uzun zaman olmuştu. Anılardan kaçmak ile ne çok yanlış yapmışım. Halbuki sevdiklerimizi yaşatan, canlı tuttuğumuz anılarımız-mış. Sadece kötü anılara teslim olmadan canlı tutmakmış. Neriman teyze benim için bir tesadüf değildi. Tesadüften öte benim için gönderilen bir hakikatti.

 

Arif’i aradım. Sesimi duyduğunda şaşırdı ve bir süre cevap vermedi. Uzun zaman olmuştu sesini duymayalı. O’nun sesini duymak beni heyecanlandırmıştı. Hala seviyor olmalıydım. Heyecanlı bir ses tonuyla acil bana gelmesini istedim. Merak edip ne olduğunu sordu. Telefonda söyleyemeyeceğimi, buraya gelmesi gerektiğini söyledim. Ona iyileştiğimi ve onu affettiğimi söyleyecektim. Bunu düşünürken bile sanki ayaklarım yerden kesiliyordu. Bunların hepsi affetmekten geçiyormuş. Önce kendini ve sonra diğerlerini affettikten sonra hayatında güzel anılardan başka hiçbir şey kalmıyormuş.

 

Kapı çaldı. Açtım Arif’ti. O, ne olduğunu merak eder bir şekilde etrafa bakarken; ben sadece O’na baktım.

-Hoşgeldin Arif.

-Hoş buldum Sevgi. Telefonda söyleyemeyeceğin kadar önemli olan şey neydi?

Arif sorularını artar da sıralarken, Ali’nin odasını gösterdim. Gözleri büyüdü. Ali öldükten sonra, o odaya kimseyi koymadım. Beraber Ali’nin odasına girdik. Önce güzel bir şekilde ağladık. Yere oturduk ve başladık anıları canlandırmaya. Ali’nin doğumu, ilk yürüyüşü, ilk düşüşü, yürüyüşlerimiz, keşiflerimiz derken bir an sustuk.

-Özür dilerim Arif. Sana yaşatmamam gereken şeyleri yaşattığım için. Biliyorum böyle olsun istemedin. Ama sende emin ol, bende böyle olsun istemezdim. Ben Ali’nin hatıralarını canlı tutmak istiyorum ama tek başıma bunu yapamam.

-Sevgi, ben hep senin yanındaydım ve istediğin sürece hep yanında olacağım.

Benzer Yazılar

Yorumunu Bırakır mısın?